Gastrointestinal sistemden bahsettiğimiz bu bölümde sizi SIBO (Small İntestinal Bacterial Owergrowth / İnce Barsakta Bakteri Artışı) kavramı ile tanıştırmak isterim. Aslında onu tanımayanınız yok. Sayısız hastanızda, birçok yakınınızda SIBO ile karşılaştınız, karşılaşıyorsunuz.
SIBO, IBS (Irritabl Barsak Sendromu- eski adı ile spastik kolon), Fibromyalji, Kronik Yorgunluk Sendromu, akne, huzursuz bacak sendromu, interstisiyel sistit gibi her gün karşılaştığımız-ve karşılaşmaktan pek hoşlanmadığımız hastaların büyük çoğunluğunda altta yatan başrol oyuncusu.
Göz atmak istersek scholar.google’a “SIBO IBS” ya da “SIBO fibromyalgia” yazabiliriz. Gelen 2500’den fazla sonuçtan 170 tanesi hariç kalanı son 15 yıla ait makaleler olacaktır.

SIBO (Small İntestinal Bacterial Owergrowth / İnce Barsakta Bakteri Artışı)
Gerçi SIBO dediğinizde doktor arkadaşlarınızın kaşları “Bu da hangi alternatif tıp uydurması” manasında kalkıyor. Amerika’da 6 farklı üniversitenin birlikte yürüttüğü ve John Hopkins’ten bir çalışma grubunun kaleme aldığı makalede, üçüncü basamak gastroenteroloji ünitelerine başvuran hastalar arasında SIBO sıklığının %64’e vardığı yazılı! Bu ne demek? Bu çalışmadaki uzmanlar hayal görmüyor ise, sayısız hastadaki değerlendirmemiz eksik ya da yanlış demek. Aynı çalışmada, SIBO tedavisinde rifaximin ve herbal karışım tedavileri karşılaştırılmış ve eşdeğer etkinlikte bulunmuşlar. (Chedid V, Herbal Therapy Is Equivalent to Rifaximin for the Treatment of Small Intestinal Bacterial Overgrowth, Glob Adv Health Med. 2014)
SIBO’nun IBS, fibromyalji gibi çok sık rastlanan hastalıklarla birlikteliği ve bu hastalıkların mekanizmasının önemli bir parçası olduğu netleşmiş durumda. Buna rağmen ana akım tıp içinde, bırakın genel tıp dünyasını, gastroenterologların bile günlük hayatına girememiş bir terim, SIBO. Kendi adıma bunu çözememiş olsam da, fonksiyonel tıp dünyasında 20 yıldır popüler bir kavram olan SIBO’nun önümüzdeki yakın yıllarda ana akım tıbbın radarına gireceğini düşünüyorum.
Fonksiyonel Tıp kitabının pek çok yerinde işaret ettiğimiz gibi klasik tıp, fonksiyonel sorunları ancak bir hastalık tablosu içinde ve “hastanelik olunduğunda” görebilir hale geldiğinden, SIBO tanımına girecek bir durumu ancak barsak rezeksiyonları veya obezite ameliyatları sonrasında ortaya çıkan “kör loop sendromunda” görüp tanıyabiliyor.
Yıllardır her yemek sonrası karın ağrısı, geğirme, şişkinlik, gaz ve hazımsızlık gibi kronik “fonksiyonel” yakınmaları olan hastaya bir hastalık ismi veremediği için eli kolu bağlanıyor. Onun için gaz yakınması, “acele yemek yiyip aşırı hava yutmaya” bağlı bir tür sinirsel bozukluk. Hastalar da gaz ağrısına karşı “aşırı hassas” kişiler.
Mide çıkışında bulunan oniki parmak bağırsağı (duodenum) ve jejunum gibi ince bağırsağın üst kısımları bakteriden fakirdir. Öyle ki, kolonda (kalın barsak) her ml’de 10 üzeri 12-15, yani bin kere milyon kere milyon bakteri bulunurken, ince barsakta bu sayı sadece 100 bakteridir.
Burada yoğun bakteri üremesi zaten iyi bir şey olmazdı: Çünkü bu bölge, mideden çıkan besinlerin sindirilip emilmesi gereken kritik bir bölge. Biz her ne kadar “besinleri mide ve pankreas sindiriyor, parçalanan besinler de barsaktaki küçük deliklerden içeri sızıyor” zannetsek de, barsağın bu bölümünü döşeyen epitel hücreleri de, sindirim enzimlerini barsak boşluğuna salgılayarak (brush border enzimleri) sindirimde önemli rol alırlar. Bu bölgede bakteriler aşırı üreyecek olursa, epitel fonksiyonunu ve enzimlerini de bozacaklardır. Böylece, emilimleri barsağın bu bölgesinden olan karbonhidratları da biz vücudumuza alamadan onlar fermente edecek ve aşırı gaza neden olacaklardır. Bu fermentasyonla ortaya çıkanlar gazlar da asetaldehid, formaldehid, amonyak ve nitrik oksit yolu ile peroksinitrit gibi toksik-metabolik açıdan hiç hoş olmayan şeyler olup, karaciğer detoksifikasyon sistemine ciddi yük binecektir.
Burada üreyen bakteriler, onikiparmak barsağına boşalan safra asitlerininin de yapılarını bozarak işlevsiz hale getirirler. Böylece yağ ve yağda eriyen vitaminlerin emilimi de bozulur. Yapısı bozulmuş olan safra tuzları kolon iç yüzeyini tahriş ederek hem diyareye, hem de inflamasyon ve inflamasyonun daha da şiddetlenmesine neden olan sitokin dediğimiz maddelerin salınımına neden olur. Barsak astarı bozulur ve barsak geçirgenliği artar. Yani midemizi doldurmamıza hatta “sağlıklı” beslenmemize rağmen, hücresel planda mikrobesin eksiği çekmemize neden olacak, GALT’ı (barsak bağışıklık sistemi) uyararak bağışıklık sistemini tetikleyecek, barsak geçirgenliğini artırarak birçok gıdaya duyarlılık ve otoimmun hastalıklara yol açacak, barsak villus ve epitelini bozup bu hücrelerden salgılanan laktaz enzimini yetersiz kılarak ikincil olarak laktaz intoleransına yol açacak, özetle saymakla bitmez sorunlara neden olacaklardır. Böyle bir hastada gaz ve şişkinlik, aşırı geğirme ve gaz çıkarma, karın ağrıları, ishal ya da kabızlık, besin eksiklikleri gibi birçok belirti, birlikte ya da tek başına, kronik yakınma konusudur.
Bilindiği gibi laktaz, barsak epiteli tarafından üretilen bir enzim. SIBO barsak villus epitelini bozduğunda hastada ikincil olarak “laktaz eksikliği” ortaya çıkmış olur. Süte intolerans gösteren böyle birçok hastaya “laktaz eksikliği” tanısı konur ve süt ürünlerinden bundan böyle uzak durması söylenir.
Halbuki hastada gaz ortaya çıkaran tek gıda süt olmadığı gibi, SIBO’nun tedavisi ile epitel düzelecek ve laktaz enzimi de yeterli hale gelecektir. Bir önemli ayrıma dikkatinizi çekmek isterim: İnce bağırsakta üreyen bu bakterilerin “dost” ya da “kötü” bakteriler olduğunun bir önemi yoktur. Orası bakterilerin ürememesi gereken bir yerdir. Bakterilerin ait olduğu yer, kalın barsaktır.
İnce barsağın normalde besin emilimi için ana bölge olan üst kısımlarında üreyen bakteriler, metabolik artıkları, toksinleri ve enzimleri ile buradaki sindirim ve emilim işlevinden sorumlu barsak epitelini bozarlar.
Bu, besinlerin emilmesine ve vücudun faydalanmasına engel olduğu gibi, “besinlerin bakterilere kaldığı” anlamına da gelir. Böylece bakteriler daha da ürer ve SIBO ağırlaşır. Bu da şekildeki gibi bir kısır döngü doğurur. Peki SİBO neden ve nasıl oluşur??
Yazı dizisinin devamında bu sorulara birlikte yanıt bulacağız..